The child's body felt feverish.
- Çocuğun vücudu ateşlendi.
You have a little fever today, don't you?
- Senin bugün biraz ateşin var, değil mi?
Where there's smoke there's fire.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Animals are afraid of fire.
- Hayvanlar ateşten korkar.
The curtains are fireproof.
- Perdeler ateşe dayanıklıdır.
This house is fireproof.
- Bu ev ateşe dayanıklı.
I seem to have a temperature.
- Ateşim var gibi görünüyorum.
A nurse took my temperature.
- Bir hemşire ateşimi ölçtü.
Tom ran out of matches so he couldn't light the fire.
- Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.
Have you got a cigarette and a light?
- Sigaran ve ateşin var mı?
A group of militia saw him and began shooting.
- Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.
Tom didn't shoot anybody.
- Tom herhangi birine ateş etmedi.
The soldier disdained shooting an unarmed enemy.
- Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.
A group of militia saw him and began shooting.
- Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.
Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air.
- Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.
The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water.
- Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.
The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire.
- Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.
She gave herself to flames of love.
- O kendini aşk ateşinin kollarına bıraktı.
A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove.
- Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.
You could see the glow of the fire for miles.
- Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.
They were exposed to the enemy's gunfire.
- Düşmanın ateşine maruz bırakıldılar.
The police came as soon as they heard the gunfire.
- Polis silah ateşini duyar duymaz geldi.
Do you have a fever? You look flushed.
- Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.
Tom had a heated argument with Mary.
- Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.
Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
- John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.