Masamda çalışırken uykuya daldım.
- I fell asleep while studying at my desk.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
O uyurken içeri bir hırsız girdi.
- A burglar broke in while he was asleep.
O uyurken onu izlemekten hoşlanıyorum.
- I do like watching him when he is asleep.
Tom uykuda gibi görünüyor.
- Tom seems to be asleep.
Her iki köpek uykuda.
- Both dogs are asleep.
Onun ayakları uyuşmuştu.
- His feet were asleep.
Tom'un bacağı uyuşmuştu bu yüzden ayağa kalkamadı.
- Tom's leg had fallen asleep so he couldn't stand up.
Tom uyumaktan kendini alamadı.
- Tom couldn't help falling asleep.
Tom uyuyana kadar beklemem gerekti.
- I had to wait until Tom was asleep.
Mary çocuğu uyuyana kadar bekliyordu.
- Mary had been waiting till her child fell asleep.
Bu fırtınalı yaz gecelerinde uykuya dalmak zordur.
- It's hard to fall asleep on stormy summer nights.
Araba sürerken uykuya dalmaktan korktum.
- I was afraid I might fall asleep while driving.
Yaşlı ayı derin uykuda.
- The old bear is fast asleep.
Kocam ve kızım derin uykuda.
- My husband and daughter are fast asleep.
Radyo dinlerken uyuya kaldım.
- I fell asleep while listening to the radio.
Tom direksiyonda uyuya kaldı.
- Tom fell asleep at the wheel.
Eve gittiğimde yarı uyuyordum.
- I was half asleep when I went home.
Tom yarı uyuyor gibi görünüyor.
- Tom looks half asleep.
Louisa sat in the car crying, until her foot fell asleep. She shook her foot violently, afraid the numbness would turn to frostbite.
Why America (but not Canada) failed to set up a needed synfuels industry.
John Doe, fell asleep 1 January 2001.
He gently lifted the half-asleep child into bed.
When Frere had come down, an hour before, the prisoners were all snugly between their blankets. They were not so now; though, at the first clink of the bolts, they would be back again in their old positions, to all appearances sound asleep.