Onun argümanı mantıklı idi.
- His argument was logical.
Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.
- The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes.
Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
- A white cloud is floating in the blue summer sky.
Gök bugün mavi, bulutsuz.
- The sky today is blue, without a cloud.
Bu bilgi savunma için önemsizdir.
- This data is immaterial to the argument.
Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
- The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
- I took sides with them in the argument.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Savaş için bir kanıt sundu.
- He presented an argument for the war.
Onun iddiası gerçeklere dayalı değildi.
- Her argument was not based on facts.
Onun iddiası seninkinden daha radikal.
- His argument is more radical than yours.
Bir anlaşmazlığımız olduğunda, neden her zaman bu kadar şahsi algılıyorsun?
- Why do you always have to get so personal when we have an argument?
Sana katılıyorum, o yüzden bu kadar kavgacı olmaya gerek yok.
- I agree with you, so there's no need to be so argumentative.
Tartışma kavga ile sona erdi.
- The argument ended in a fight.
Görüşün gerçeğe dayalı değil.
- Your argument is not based in fact.
Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
- From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
Dün gece bu konuda tartıştık.
- We had an argument about it last night.
Konuşmacının tartışması konuyla alâkasızdı.
- The speaker's argument was off the point.
Bu bilgi savunma için önemsizdir.
- This data is immaterial to the argument.
Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
- The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
Evimi maviye boyamak istemiyorum.
- I don't really want to paint my house blue.
Mary arabasını parlak maviye boyamak istiyor.
- Mary wants to paint her car bright blue.
Mavi boyayı sarı boyayla karıştır.
- Blend the blue paint with the yellow paint.
Tom beyaz halı üzerine mavi boya kutusunu döktü.
- Tom spilled the can of blue paint on the white carpet.
Pazartesi günleri her zaman keyifsizim.
- I always feel blue on Mondays.
Bugün biraz keyifsiz hissediyorum.
- I'm feeling a little blue today.
... why do you care? I've only seen an argument to this once, when people said, basically, ...
... >>Doctorow: Yeah. I mean, there's-- I think that that argument starts by presupposing ...