If you try to do this in a hurry, you will make mistakes.
I can't stop now. I'm in a hurry.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
Hurry up. You'll be late for school.
- Acele et. Okula geç kalacaksın.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
I had a hasty breakfast and left home.
- Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.
She was a bit hasty in answering me.
- O bana cevap vermede biraz acele idi.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
She left here in a hurry.
- Buradan aceleyle ayrıldı.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
He hastily packed his bags.
- O, aceleyle valizini hazırladı.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
As it was printed in haste, the book has many misprints.
- O acele ile basıldığı için, kitabın bir sürü baskı hataları var.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.