Tom yenilgiyi kabul etmek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept defeat.
Tom çeviri yaparken yardıma ihtiyacı olduğu gerçeğini kabul etmek istemiyor.
- Tom is unwilling to accept the fact that he needs help when translating.
Onu onaylamak zorundasın.
- You have to accept it.
Onun davetini kabul ettim.
- I accepted her invitation.
Kısacası, sorumluluğu kabul etmeliydin.
- In brief, you should have accepted the responsibility.
Jackson onların tavsiyesini benimsedi.
- Jackson accepted their advice.
İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.
- We must accept life, for good or for evil.
Onun davetini kabul ettim.
- I accepted her invitation.
Tom ona çevirilerinde yardım etmek isteyen yerlilerden nasihat almak için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept advice from native speakers who try to help him with his translations.
Tom rüşvet almakla suçlandı.
- Tom was accused of accepting bribes.
She was accepted at Harvard.
- She was accepted to Harvard.
He lost the respect of his people when he accepted the money.
- In accepting the money, he lost the respect of the people.