She shed bitter tears.
- O acı gözyaşları döktü.
This seasoning has a bitter taste.
- Bu baharatın acı bir tadı var.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
I want to eat something that's not hot and spicy.
- Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
I cannot bear this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
One of my teeth hurts.
- Benim dişlerimden biri acıyor.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
We are faced with a very sad situation.
- Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
- Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
Grief is one of the worst sufferings.
- Keder en kötü acılardan biridir.
Why is life so full of suffering?
- Hayat niçin o kadar acı dolu?
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm sorry for all the pain I caused you.
- Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
Tom said he felt sorry for Mary.
- Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
When I bite down, this tooth hurts.
- Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
It's a perfect example of cruel fate.
- Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
- Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
He lay in agony until the doctor arrived.
- Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
Misery and sorrow accompany war.
- Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
He was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.