Bir şey onu korkutmuş omalı.
- Something must've spooked her.
Seni korkutmak istemedim.
- I didn't mean to spook you.
Çocuklar yol boyunca farklı hayaletevlerden dehşet içinde koşarak geldiler.
- Children came running in terror from the different spookhouses along the street.
The visit to the old cemetery brought scary visions of spooks and ghosts.