Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
- I don't see any relation between the two problems.
Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
- Relations between us seem to be on the ebb.
O, onun uzak bir akrabasıdır.
- He is a distant relation of hers.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Ciddi bir ilişki ile ilgilenmiyorum.
- I'm not interested in a serious relationship.
This relation uses the customer's social security number as a key.