Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Kelebekler hakkında çok fazla şey biliyor.
- He knows a lot about butterflies.
Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
O okulunu çok seviyor.
- She likes her school a lot.
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Bu sözlük pek çok bilgi içermektedir.
- This dictionary contains a lot of information.
Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
- Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
Bir sürü arkadaşım var.
- I have a lot of friends.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.
... I KNOW IT'S SMALL, BUT IT MEANS A LOT TO ME. ...
... online, they're going to have a lot to say to you all, ...