O onunla tepeden aşağıya doğru yarıştı.
- She raced him down the hill.
Yamaçtan aşağıya doğru kaydık.
- We skied down the slope.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
O, iki kapı aşağıda yaşar.
- She lives two doors down.
Tom, daha önce Mary'yi saçı aşağıda hiç görmemişti.
- Tom had never before seen Mary with her hair down.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
Çoğu insanın kendi evliliklerinde inişleri ve çıkışları vardır.
- Most people have ups and downs in their marriages.
Hayat çıkışlarla ve inişlerle doludur.
- Life is full of ups and downs.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
Bunun altında kalmayacağım.
- I won't take this lying down.
Dün gece, sıcaklık sıfırın altında on dereceye indi.
- Last night, the temperature went down to ten degrees below zero.
Üzgün gözlerle odadan çıktı.
- She went out of the room with downcast eyes.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
Ona tepeden bakmamalısın.
- You shouldn't look down on him.
O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
- He never looks down upon others.
Tom bir kano içerisinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river in a canoe.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Güneş battığında hava soğudu.
- It grew cold as the sun went down.
Hava bu gece soğuyacak.
- It will cool down tonight.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Şehir merkezine gitmeliyim.
- I need to go to downtown.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Koridorun aşağısında bir yangın var.
- There's a fire down the hall.
Tom'un evi caddenin tam aşağısında.
- Tom's house is just down the street.
Hol boyunca tek başıma yürüdüm.
- Tom walked down the hall alone.
Tom geçen hafta boyunca gripten yattı.
- Tom was down with the flu all last week.
Aslında, biraz keyifsiz hissediyorum.
- Actually, I'm feeling a bit down.
Ben sadece keyifsiz hissediyorum.
- I'm just feeling down.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom bir halı üzerinde yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on a rug.
Tom yerde yüzükoyun yatıyor.
- Tom is lying face down on the floor.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
- This place is downright creepy.
Korkunç sahne onun tüylerini diken diken etti.
- The terrible scene sent shivers down his spine.
Gerçekten bu anlaşmayı yazılı olarak kayıt altına almanız gerekir.
- You really should get this agreement down in writing.
Tom eğildi ve yatağın altına baktı.
- Tom bent down and looked under the bed.
Whan Sir Palomydes had herde hym sey so, he kneled adowne and asked mercy .
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).
... of that, which is I want to bring the rates down, I want to simplify the tax code, and ...
... setting new standards for trucks so we can keep driving down ...