O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
- He tried to put the fragments of a broken vase together.
Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
- It looks like your hard disk is fragmented.
Bana bir parça bilgi getirdi.
- He brought me a piece of information.
Benim bir zarfa, bir parça kağıda ve kurşun kaleme ya da bir dolma kaleme ihtiyacım var.
- I need an envelope, a piece of paper, and a pencil or a pen.
Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
- The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
Paha biçilmez porselen parçalara ayrıldı.
- The priceless china shattered into fragments.
İki bölümü birlikte eklemek zordur.
- It's hard to splice the two fragments together.