Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
One explains the other.
- Biri diğerini açıklar.
Mrs. Ana explains the sixth test.
- Bayan Ana altıncı testi açıklar.
Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açık uyuma.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
This drink clearly has the same flavor as tea.
- Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
It seemed clear the Senate would reject the treaty.
- Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
She has a fair complexion.
- Onun açık bir teni vardır.
Please explain the grammar of 'as may be'.
- Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
Please explain the rules of soccer to me.
- Lütfen bana futbolun kurallarını açıklayın.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
- Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
His meaning is quite plain.
- Onun söylemek istediği oldukça açık.
Tom has some explaining to do.
- Tom'un yapacak biraz açıklaması var.
I think your problem is that you don't listen carefully when people are explaining things.
- Bence senin sorunun insanlar bir şeyler açıklarken dikkatlice dinlememen.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Hey, why is the window open? I just opened it to let in a little air. If you're cold, feel free to close it.
- Hey, neden pencere açık? Biraz hava sağlamak için açtım. Eğer üşüyorsanız, onu kapatmak için çekinmeyin.
Tom told Mary to keep the windows opened.
- Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.
Get your priorities straight.
- Önceliklerini açıklığa kavuştur.
Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlü.
It irritates Tom when Mary leaves the cap off the toothpaste.
- Mary diş macununun kapağını açık bıraktığında, bu Tom'u kızdırıyor.
Tom didn't offer any explanation.
- Tom herhangi bir açıklama sunmadı.
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Mary is outspoken and smart.
- Mary açıksözlü ve akıllı.
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It's an evidently bad example.
- Bu açıkçası kötü bir örnek.
You said you would text me in the evening, but you lied, evidently.
- Akşamleyin bana mesaj atacağını söyledin ama açıkça yalan söyledin.
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Could you be more specific?
- Biraz daha açık olur musun?
He offered no specific explanation for his strange behavior.
- O, onun tuhaf davranışı için özel bir açıklama yapmadı.
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
Can you be more explicit?
- Biraz daha açık olabilir misin?
I gave Tom explicit instructions.
- Tom'a açık talimatlar verdim.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
Tom isn't very open to criticism.
- Tom eleştiriye çok açık değil.
The park is open to everybody.
- Park herkese açıktır.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
Tom has been declared brain dead.
- Tom'un beyin ölümü açıklandı.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
Tom explicitly told Mary not to do that.
- Tom açıkça Mary'ye bunu yapmamasını söyledi.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
I left the door unlocked.
- Kapıyı açık bıraktım.
Tom noticed the door was unlocked.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
I don't understand; you have to be more direct.
- Anlamıyorum; daha açık olmak zorundasın.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
The store is open all the year round.
- Dükkan tüm yıl boyunca açıktır.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
Tom seems to enjoy being outdoors.
- Tom açık havada olmaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
Please refrain from smoking in public places.
- Lütfen halka açık yerlerde sigara içmekten imtina edin.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.