Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
You had better talk as clearly as you can.
- Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
It seemed clear the Senate would reject the treaty.
- Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Obviously, this cannot be the work of one person. This is why Tatoeba is collaborative.
- Açıkçası, bu bir kişinin işi olamaz. Tatoeba'nın işbirlikçi olmasının nedeni budur.
This drink's flavor is obviously that of tea.
- Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
- Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
His meaning is quite plain.
- Onun söylemek istediği oldukça açık.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlı boya resim açık artırmada 2 milyon dolara satıldı.
Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay.
- Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Does Tom really want me to be frank?
- Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is very outspoken, isn't he?
- Tom çok açık sözlü, değil mi?
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Generally speaking, children like to play outdoors.
- Genelde çocuklar açık havada oynamayı sever.
Tom doesn't get outdoors much.
- Tom çok açık havaya çıkmaz.
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
In the summer, we enjoy outdoor sports.
- Yazın, açık hava sporlarını severiz.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Fresh produce is sold at an open-air market.
- Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.
The open-air concert was cancelled because of the rain.
- Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu.
Fresh produce is sold at an open-air market.
- Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.
We woke up early to catch up buffet meal at Hotel Vicenza.
One explains the other.
- Biri diğerini açıklar.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Breakfast is a smorgasbord.
- Sabah kahvaltısı iskandinav usulü açık büfedir.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
We had a party in the open.
- Bizim açık havada bir partimiz vardı.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.