Annem bana birkaç yeni giysi yaptı.
- My mother made some new clothes.
Babam, doğum günüm için bana birkaç CD aldı.
- My father bought some CDs for my birthday.
Etinin üzerine biraz tuz koy.
- Put some salt on your meat.
Biraz vücut losyonuna ihtiyacım var.
- I need some body lotion.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.
- I'm having some problems compiling this software.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
- Some went on foot, and others by bicycle.
Bu herhangi birinin yapabileceği bir şey değil.
- It's not something anyone can do.
Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
- All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
- Some went on foot, and others by bicycle.
Kimileri televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- Some people insist that television does more harm than good.
Birisi bize bir miktar üzüm getirdi.
- Someone has brought us some grapes.
Onun bankada bir miktar parası var.
- He has some money in the bank.
Benim iki yaşındaki oğlum onu beslemeye çalıştığım sağlıklı yiyeceğin bazısını yemeyecek.
- My two-year-old won't eat some of the healthy food I've been trying to feed him.
Bazı tuz madenlerden gelir, bazısı sudan.
- Some salt comes from mines, some from water.
Bazı durumlarda, pidgin birinci dil haline geldi.
- In some cases, pidgin became a first language.
Bazı durumlarda, zümrütler elmaslardan daha değerli olabilir.
- In some cases, emeralds can be worth more than diamonds.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Tom biraz süt almak için Mary'nin süpermarkete gitmesini istedi.
- Tom wanted Mary to go to the supermarket to buy some milk.
Süpermarkete gitmek ve biraz tereyağ almak ister misin?
- Would you go to the supermarket and get some butter?
Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.
- Some people think the government has way too much power.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Bana biraz ödünç para verecek kadar nazikti.
- He was kind enough to lend me some money.
Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
- Some of the students like to draw pictures.
Çocuklardan bazılarını tanıyorum.
- I know some of the boys.
Tom, Mary'ye bir sürü soru sordu, ama o bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
Onlardan bazıları samimi değildi.
- Some of them were not friendly.
Seni bir ara kurtarabiliriz.
- We can save you some time.
Bir ara seni kurtarayım.
- Let me save you some time.
Ben bir süre önce bu şarkıyı dinledim.
- I have heard of this song some time ago.
Onu bir süre önce buldum.
- I found it some time ago.
Ben bir süre için izin istedim.
- I asked for some time off.
Peter bir süre için yeni bir daire bulmak için çalışıyor.
- Peter has been trying to find a new apartment for some time.
İngiliz önerisinin bazı bölümleri kabul edilemez görünüyor.
- Some parts of the British proposal seem unacceptable.
Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
- Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
Mikroskop altında, bazı virüsler oldukça güzel görünür.
- Under a microscope, some viruses appear quite beautiful.
Burası yaklaşık 500 yıl önce yapıldı.
- This was built some 500 years ago.
Yaklaşık 1:58'lik o akordun ne olduğunu tam anlayamıyorum. Birisi bana yardım edebilir mi?
- I can't quite figure out what that chord around 1:58 is. Can somebody help me out?
Bir ölçüde söylediklerine katılıyorum.
- I agree with what you say to some extent.
Tom bir ölçüde Fransızca konuşur.
- Tom speaks French to some extent.
Bir dereceye kadar bir kızak arabasını kontrol edebilirsiniz.
- To some extent, you can control the car in a skid.
Fadıl, bir dereceye kadar Leyla'ya olanlardan sorumluydu.
- Fadil was responsible to some extent to what happened to Layla.
Tom yıllarca Mary'den hoşlandı ama bir noktada onun için hisleri aşka dönüştü.
- Tom liked Mary for years, but at some point, his feelings for her changed to love.
Hiçbir münakaşa hayrına bitmez, bir noktada illa ki tekrar su yüzüne çıkar.
- No controversy is ever over for good. It will always resurface at some point.
I'm going to cut you some slack. Because it's the last day of classes, we don't have to talk anything serious today.
Kimileri televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- Some people insist that television does more harm than good.
Bir yere kadar seni anlayabilirim.
- I can understand you to some extent.
Bir yere kadar bu problemi anlayabilirim.
- I can understand this problem to some extent.
O, çok iyi olduğum bir şey değil.
- It's not something I'm very good at.
Tom'un bazı çok iyi fikirleri var.
- Tom has some very good ideas.
Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
- On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum.
- Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.
Sami aşağı yukarı yüz tane kadın kaçırdı.
- Sami kidnapped something like a hundred women.
Yasal harcamalar, aşağı yukarı, ona 9.000 sterline mal oldu.
- The legal costs set him back something in the order of £9,000.
Bu evle ilgili acayip bir şey var.
- There's something strange about this house.
Bazen acayip bir adam olabiliyor.
- Sometimes he can be a strange guy.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
Tom, kendi veda yemeğinde birtakım müstehcen espriler yaptı ve bazı meslektaşları bundan rencide oldu.
- Tom told a number of off-colour jokes at his farewell dinner, and some of his colleagues were offended.
Onun evi Dördüncü Cadde civarında bir yerde.
- His house is somewhere about Fourth Street.
O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
- He lives somewhere around the park.
Biz Tom'a bir takım sorular sorduk.
- We asked Tom some questions.
Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
- Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
Söylenti bir dereceye kadar doğru.
- The rumor is true to some extent.
Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
- To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
Burası bir hayli kalabalık. Haydi başka bir yere gidelim.
- It's way too crowded in here. Let's go somewhere else.
It created a disruption, and then some.
His boss found him catching some z's at his desk yesterday.
Cut the new guy some slack. He's only been here for two days.
I'm going to that new club to get some tonight.
The young Marine was spoiling for a fight; he hoped to get some during his next tour of duty.
Long time, bro. Give me some skin.
Strike three! Grab some pine, Meat!.
Any frank discussion of politics is sure to ruffle some feathers.
Would you like some grapes?.
He is some acrobat!.
Some people like camping.
Everyone is wrong some of the time.
Some enjoy spicy food, others prefer it milder.
I guess he must have weighed some 90 kilos.
Would you like some water?.
Can I have some of them?.
The sequence S converges to zero for some initial value v.
He had edited the paper for some years.
Person B: Oh, some people! They just need to be shot.
Archbishop Whately used to say ‘Throw dirt enough, and some will stick;' well, will stick, but not, will stain. I think he used to mean ‘stain,' and I do not agree with him.
Believe the planners worked on the principle of throw enough mud at the wall, and some of it will stick.
Word of advice NVUS time to distance yourself from LuukH as quickly as possible and dish some dirt, otherwise well the saying goes - throw enough mud at the wall and some of it will stick.
Perhaps If you stuff both of them into a sack and beat on it, you'll always hit the right one! is a bit like our If you throw enough mud at the wall, some of it will stick. If you attack something enough, then something is bound to take effect (although the mud and the wall one is generally about a person's reputation).
There used to be a saying that if you throw enough mud at the wall some of it will stick. Be enthusiastic and you will always sell.
Tomorrow I'll go to the beach and try to catch some rays.
I'm going to catch some z's before I go to work.
Andrew's late again. Cut him some slack - his wife's just had a baby.
Hey, cut me some slack, man. I’m only a few bucks short.
... seems like, although that's true, it's true in some sense that the law can safely ignore ...
... some people think Google is going to get into the health ...