The pay is not adequate for a family of six.
- Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
No definition of poetry is adequate unless it be poetry itself.
- Onun kendisi şiir olmadıkça, şiirle ilgili hiçbir tanım yeterli değildir.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store.
- Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller.
There was food enough for us all.
- Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
If I had enough money, I would buy that nice car.
- Yeterli param olsa,o hoş arabayı alırım.
She is proficient in both Spanish and Italian.
- O hem İspanyolcada hem de İtalyancada yeterli.
If he's proficient in English, I'll hire him.
- İngilizcede yeterliyse, onu işe alırım.
It's more than enough.
- Bu, yeterli miktardan daha fazla
Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
- Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
- Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
Do you think your parents spent enough time with you when you were in your teens?
- Onlu yaşlarındayken ebeveynlerinin seninle birlikte yeterli zaman harcadıklarını düşünüyor musun?
I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
- Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
I am not feeling quite up to par.
- Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
It's not enough to know only one language.
- Sadece bir dil bilmek yeterli değildir.
A promise is not enough.
- Bir söz yeterli değil.
Ten million yen will be ample for the project.
- On milyon yen proje için yeterli olacaktır.
I'm not questioning your competence.
- Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.
I'm working like crazy to make sure I have enough time.
- Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
He is not equal to the task.
- O, görev için yeterli değildir.
Tom has a very decent salary.
- Tom'un çok yeterli maaşı var.
If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage.
- Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.