I cannot, however, neglect his warning.
- Fakat onun uyarısını ihmal edemem.
I wish I had listened to your warnings.
- Keşke uyarılarını dinleseydim.
A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
He cautioned me against being careless of my health.
- O beni benim sağlığıma karşı dikkatsiz olmama karşı uyarıda bulundu.
Tom doesn't need your advice.
- Tom'un uyarınıza ihtiyacı yok.
He always makes cynical remarks to me.
- O bana her zaman alaycı uyarılar yapar.
He made a few remarks on the book.
- O, kitapta birkaç uyarı yaptı.
He put up a notice about the change in price.
- O fiyat değişikliği konusunda bir uyarı koydu.
The notice in the park said, Keep off the grass.
- Parktaki uyarı çimlerden uzak durun diyordu.