I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
Musical talent can be developed if it's properly trained.
- Düzgün bir şekilde eğitilirse müzikal yetenek geliştirilebilir.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
There were lots of people at the concert.
- Konserde bir sürü insan vardı.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
For a while she did nothing but stare at me.
- Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
He stayed here for a while.
- O, bir süre burada kaldı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
Tom certainly works as hard as anyone else on his team.
- Tom kesinlikle takımındaki herhangi biri kadar çok çalışıyor.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
Tom laid the book aside and looked up.
- Tom kitabı bir kenara koydu ve yukarı baktı.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
Eleven students received the award.
- On bir öğrenci mükafat aldı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom was momentarily silent.
- Tom bir an için sessizdi.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
Tom was beaten severely.
- Tom ciddi bir şekilde yenildi.
He seldom, if ever, reads a book.
- Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
We have many members.
- Bir hayli üyemiz var.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
Every now and then, we eat out.
- Arada bir dışarıda yeriz.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
- Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.