Violence between the government and the rebels continues.
We try to avoid violence in resolving conflicts.
Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
The game was canceled because of heavy rain.
- Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi.
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
Fizik te ki manası.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
Tom vehemently denied the accusations.
- Tom suçlamaları şiddetle reddetti.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.