He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
As you know, we were late due to the heavy rain.
- Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.
The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
Fizik te ki manası.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
She is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyor.