Ole Golly just had indoor things and outdoor things.... She just had yards and yards of tweed which enveloped her like a lot of discarded blankets, which ballooned out when she walked, and which she referred to as her Things. —Louise Fitzhugh, Harriet the Spy (1964).
Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.
Get this stuff out of here.
- Bu şeyi buradan çıkarın.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
- Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Please don't leave valuable things here.
- Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
This article reminds me of something I saw on TV.
- Bu makale bana TV'de gördüğüm bir şeyi hatırlatıyor.
I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing.
- O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.
It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year.
- Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.
I have nothing to say on this matter.
- Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
I realized that what I had chosen didn't really interest me.
- Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
There are some things we could've change, but we chose not to.
- Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.
Doing that sort of thing makes you look stupid.
- Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.
The great pleasure in life is doing what people say you cannot do.
- Hayatta büyük zevk insanların yapamayacağını söylediği şeyi yapmaktır.
Tom seems to be very concerned about something.
- Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.
It's no concern of mine.
- O, beni ilgilendiren bir şey değil.
Spies make it their business to know things that you don't want them to know.
- Casuslar senin onların bilmesini istemediğin şeyleri bilmek için işlerini yaparlar.
I don't know a thing about running a business.
- İş idaresi hakkında bir şey bilmiyorum.
Everything is well with us.
- Bizimle her şey iyidir.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
It was an object of terror.
- Dehşet veren bir şeydi.
You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.