He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
I have to obey my superiors.
- Ben üstlerime uymak zorundayım.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
Tom is a senior executive.
- Tom üst düzey bir yöneticidir.
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
The police undertook exhaustive searches but failed to find the body.
- Polis ayrıntılı aramaları üstlendi ama cesedini bulamadı.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
I want Italian dressing on my salad.
- Salatamın üstüne İtalyan sosu istiyorum.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.