He cheated on the test by copying from the girl in front.
- O öndeki kızdan kopya çekerek testte hile yaptı.
A preliminary hearing is scheduled for October 20th.
- Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.
I have seen that face somewhere before.
- O yüzü daha önce bir yerde gördüm.
I don't understand the words on the face of the coin.
- Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.
The car is parked in front of the building.
- Araba, binanın önüne park edildi.
There is a post office in front of my house.
- Evimin önünde bir postahane var.
Please bring the matter forward at the next meeting.
- Lütfen gelecek toplantıda maddeyi öne sür.
The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice.
- Yaşlı adam öne doğru eğildi ve karısına yumuşak bir sesle sordu.
One is judged by one's speech first of all.
- Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.
One will be judged by one's appearance first of all.
- Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school.
- Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.
Where to go and what to see were my primary concerns.
- Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.
My primary concern is your safety.
- Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
He bought the pre-cut pork loin.
- O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.
The couch is in the foreground next to the table.
- Kanepe masanın yanında ön tarafta.
Water, forests, and minerals are important natural resources.
- Su, ormanlar ve mineraller önemli doğal kaynaklardır.
Nobody can foresee what'll happen.
- Kimse ne olacağını öngöremez.
We have to take steps to prevent air pollution.
- Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.
He arrived two days previously.
- O iki gün önceden vardı.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
Tom was sitting in the front of the bus.
- Tom otobüsün önünde oturuyordu.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
This is not a joke to be told in the presence of your parents.
- Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.
Its presence is important for me.
- Onun varlığı benim için önemli.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
I saw Tom through the windshield.
- Arabanın ön camından Tom'u gördüm.
Tom was the one who broke the windshield of Mary's car.
- Mary'nin arabasının ön camını kıran kişi Tom'du.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.
She finished her work an hour in advance.
- O, işini bir saat önce bitirdi.