The audience was mostly businessmen.
- Seyirci çoğunlukla iş adamlarıydı.
They were mostly women.
- Onlar çoğunlukla kadındı.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
Radishes are commonly used as a salad vegetable and eaten raw.
- Turp çoğunlukla salata sebzesi olarak kullanılır ve çiğ yenir.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
I frequently go to the islands of Menorca and Ibiza.
- Çoğunlukla Menorca ve Ibiza adalarına giderim.
It happens frequently on vacation.
- Bu çoğunlukla tatilde olur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
She is often late for school on Mondays.
- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
The transition from farm life to city life is often difficult.
- Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
The audience consisted mainly of students.
- Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
They believed they were in the majority.
- Onlar çoğunlukta olduğuna inanıyordu.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
The majority was for him.
- Çoğunluk onun yanındaydı.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.