You don't have to work today.
- Bugün çalışmak zorunda değilsin.
I felt tired from having worked for hours.
- Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
Did you stay home to study for the test?
- Teste çalışmak için evde kaldın mı?
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to run for president.
- Devlet başkanı için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
- Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
To try to bring it back would be foolish.
- Onu geri getirmeye çalışmak aptalca olur.
Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
- Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
I've got to try to catch them.
- Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
He's really cute, and so I like working with him.
- O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum
It is forty years since I began studying Japanese.
- Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.
Tom loves studying music.
- Tom müzik çalışmayı sever.
I'll have to study ten hours tomorrow.
- Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
- Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Is this the Department of Labor?
- Burası Çalışma Bakanlığı mı?
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
How is cheerleading practice?
- Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?
Mike doesn't practice basketball on Monday.
- Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If she studied hard, she could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
The machine has stopped functioning.
- Makine çalışmayı durdurdu.
His eyes stopped functioning due to old age.
- Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.
I'll try to get in touch with Tom.
- Tom'la temas kurmaya çalışacağım.
I'm trying to get in touch with her sister.
- Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
- Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
On finishing university, I started working right away.
- Üniversiteyi bitirdiğimde, derhal çalışmaya başladım.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
This job involves lots of hard work.
- Bu iş çok çalışma gerektirir.
They labored in the factories.
- Onlar fabrikalarda çalıştılar.
The laborers are murmuring against their working conditions.
- İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
They worked jointly on this project.
- Onlar bu projede beraber çalıştılar.
Child as he was, he worked hard to help his mother.
- O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.
I'm studying English at home.
- Evde İngilizce çalışıyorum.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
He attempted to swim across the river.
- Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
Tom attempted to persuade Mary to go to church with him.
- Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
While working, she had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
Tom's field of study is law.
- Tom'un çalışma alanı hukuktur.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
Tom and Mary have to work together.
- Tom ve Mary birlikte çalışmak zorundalar.
We're going to have to work together.
- Biz birlikte çalışmak zorunda kalacağız.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
I've got to try to find her.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
I've got to try to find them.
- Onları bulmaya çalışmak zorundayım.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.