The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
He's what society calls a real lover of music.
- O, toplumun müziğe âşık dediği kişidir.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
- Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
He was smitten with your mother.
- O senin annene deli gibi aşık oldu.
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya aşık oldu.
He fell in love with the beautiful princess.
- O güzel prensese aşık oldu.
Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.
How many times have you been in love in your life?
- Hayatınızda kaç defa aşık oldunuz?
I fell in love in an unlikely place.
- Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.
Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name.
- Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.
Tom falls in love with every beautiful girl he meets.
- Tom tanıştığı her güzel kıza aşık olur.
He fell in love with the beautiful princess.
- O güzel prensese aşık oldu.
Bill seems to be stuck on Mary.
- Bill Mary'ye aşık gibi görünüyor.