Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
Chris'in kabaca davranması sıradışı idi.
- It was out of the ordinary for Chris to behave so roughly.
Kaba kumaş çocuğun nazik cildini incitti.
- The rough material hurt the child's tender skin.
Tom sert oynamayı seviyor.
- Tom likes to play rough.
Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.
- So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games.
Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- She become seasick in rough seas.
Fırtınadan dolayı deniz haşindi.
- The sea was rough because of the storm.
Chris'in kabaca davranması sıradışı idi.
- It was out of the ordinary for Chris to behave so roughly.
Amerika'nın meyvelerinin ve sebzelerinin kabaca yarısı Kaliforniya'dan geliyor.
- Roughly half of America's fruits and vegetables come from California.
Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
- The little boat bobbed on the rough sea.
Deniz bugün oldukça dalgalı.
- The sea is pretty rough today.
Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
- Tom had a rough day at work.
Köye giden yol çok engebeli.
- The road to the village is very rough.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Tom sıkıntılı bir gece geçirdi.
- Tom had a rough night.
Tom yontulmamış bir insan.
- Tom is a diamond in the rough.
O, yeni evin yaklaşık otuz milyon yene mal olacağını tahmin ediyor.
- He estimates that the new house will cost roughly thirty million yen.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
- Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
Zor bir gün geçirdim.
- I've had a rough day.
Tom aşağı yukarı benimle aynı yaşta
- Tom is roughly the same age as I am.
Onlar amniyotik sıvının aşağı yukarı deniz suyu ile aynı bileşime sahip olduğunu söylüyorlar.
- They say amniotic fluid has roughly the same composition as sea water.
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
Tom'un yüzü pürüzlü, çünkü onun tıraş olmaya ihtiyacı var.
- Tom's face feels rough because he needs to shave.
The sea was rough.
Being a teenager these days can be rough.
A rough estimate.
The rock was one of those tremendously solid brown, or rather black, rocks which emerge from the sand like something primitive. Rough with crinkled limpet shells and sparsely strewn with locks of dry seaweed, a small boy has to stretch his legs far apart, and indeed to feel rather heroic, before he gets to the top.
The gangsters roughed him up a little.
This box has been through some rough handling.