Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
Onlar amniyotik sıvının aşağı yukarı deniz suyu ile aynı bileşime sahip olduğunu söylüyorlar.
- They say amniotic fluid has roughly the same composition as sea water.
Tom kabaca benimle aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as I am.
Kabaca seninle aynı yaştayım.
- I'm roughly the same age as you.
Kırk farklı dili kabaca konuşabilirsin.
- You can speak roughly forty different languages.
Kabaca seninle aynı yaştayım.
- I'm roughly the same age as you.
Bir kedinin dili pürüzlüdür.
- The tongue of a cat feels rough.
Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Kaba kumaş çocuğun nazik cildini incitti.
- The rough material hurt the child's tender skin.
Jackson, kaba bir adamdı.
- Jackson was a rough man.
Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.
- So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games.
Tom sert oynamayı seviyor.
- Tom likes to play rough.
Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- She become seasick in rough seas.
Fırtınadan dolayı deniz haşindi.
- The sea was rough because of the storm.
Chris'in kabaca davranması sıradışı idi.
- It was out of the ordinary for Chris to behave so roughly.
Tom'un sorunun nasıl çözüleceği hakkında kabaca bir fikri var.
- Tom has a rough idea about how to solve the problem.
Deniz bugün oldukça dalgalı.
- The sea is pretty rough today.
Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
- The little boat bobbed on the rough sea.
Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
- Tom had a rough day at work.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Köye giden yol çok engebeli.
- The road to the village is very rough.
Tom sıkıntılı bir gece geçirdi.
- Tom had a rough night.
Tom yontulmamış bir insan.
- Tom is a diamond in the rough.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Kabaca konuşursak, otobüste yaklaşık 30 kişi vardı.
- Roughly speaking, there were about 30 people in the bus.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Zor bir zaman geçireceksin.
- You'll have a rough time.
Zor bir çocukluğu vardı.
- She had a rough childhood.
Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
Onlar amniyotik sıvının aşağı yukarı deniz suyu ile aynı bileşime sahip olduğunu söylüyorlar.
- They say amniotic fluid has roughly the same composition as sea water.
Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
The sea was rough.
Being a teenager these days can be rough.
A rough estimate.
The rock was one of those tremendously solid brown, or rather black, rocks which emerge from the sand like something primitive. Rough with crinkled limpet shells and sparsely strewn with locks of dry seaweed, a small boy has to stretch his legs far apart, and indeed to feel rather heroic, before he gets to the top.
The gangsters roughed him up a little.
This box has been through some rough handling.
... it's roughly doubling in size every 18 months-- ...
... We know roughly their location. ...