Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- Taro has a strong sense of responsibility.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Sert bir rüzgar esiyordu.
- A strong wind was blowing.
Bu kahve gerçekten sert.
- This coffee is really strong.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
- The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.