Tom yararlı bir şey söylemedi.
- Tom didn't say anything worthwhile.
Bence o yapılması yararlı bir şey.
- I think it's a worthwhile thing to do.
Başka bir dili okumak zordur ama zaman harcamaya değer.
- Studying another language is hard, but worthwhile.
Gazeteciye göre, bu, hayatı zaman harcamaya değer yapar.
- According to the newspaperman, it makes life worthwhile, doesn't it?
Bu kitabı okumak gerçekten zamana değerdi.
- Reading this book was really worthwhile.
Tatlı suyun pahalı olduğu yerde suyu tuzdan arındırmak uğraşmaya değer.
- Desalination of water is worthwhile where fresh water is expensive.
İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
- It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
İspanyolca öğrenmeye değer.
- It is worthwhile learning Spanish.