O civatayı dik durdurdu.
- She stood bolt upright.
Boş torba dik duramaz.
- An empty bag can't stand upright.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
O, dimdik ayağa fırladı.
- She stood bolt upright.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.