Boş torba dik duramaz.
- An empty bag can't stand upright.
O civatayı dik durdurdu.
- She stood bolt upright.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
- Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
O, dimdik ayağa fırladı.
- She stood bolt upright.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.