Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Ben yumurtayı katı kaynattım.
- I hard-boiled an egg.
Tom Mary'ye karşı katıydı.
- Tom was hard on Mary.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
- Tom could hardly stand the pain.
Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
- Tom could hardly walk.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Onun ne de çok kitabı var!
- What a lot of books he has!
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
O çok çalışan bir öğrencidir.
- She is a student who studies very hard.
Son zamanlarda, uzaktan eğitim hakkında bir çok konuşma vardı.
- Recently, there's been a lot of talk about distance education.
Bir çok çözümü düşünüyoruz.
- We are thinking of a lot of solutions.
O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
- He worked hard to support a large family.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Bu gece şiddetli yağmur yağıyor.
- It's raining hard tonight.
Şiddetli yağmur yağmaya başladı.
- It began raining hard.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
- Tom pretended to be hard of hearing.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
He wants to make gobs of money selling cassettes.