Tek kanıt iç çamaşıra yapışmış meni kalıntılarıydı.
- The only proof was the remains of the semen which had stuck to the underwear.
Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.
- They took away the remains of a civilization lost in history.
Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.
- They took away the remains of a civilization lost in history.
Tek kanıt iç çamaşıra yapışmış meni kalıntılarıydı.
- The only proof was the remains of the semen which had stuck to the underwear.
Akbabalar tarafından gagalanan ölü bir geyik, diğer hayvanlar tarafından kısmen yenilmiş kalır, o tür çürümüş ete leş denir.
- A dead deer being pecked by vultures, remains partly eaten by other animals, that sort of rotten meat is called 'carrion'.
Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.
- Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide.
Sorun çözülmeden kalır.
- The problem remains to be solved.
O, prensiplerine sadık kalıyor.
- He remains loyal to his principles.
He couldn't bring himself to eat the remains of the chicken dinner.
We'll go ahead, while she remains here.