Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
- He reluctantly went to see her.
Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
- Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
Teklifimizi isteksizce kabul etti.
- She reluctantly agreed to our proposal.
O, isteksizce onu görmeye gitti.
- She went to see him reluctantly.
O istemeden tek başına gitti.
- She reluctantly went by herself.
Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
Tom gönülsüzce kendi başına gitti.
- Tom reluctantly went by himself.
İşi istemeyerek aldı.
- He took the job reluctantly.
Hırsız istemeyerek suçunu itiraf etti.
- The thief reluctantly admitted his guilt.
Leyla'nın soyduğu evli erkekler, utanç yüzünden onu bildirmekte gönülsüzdüler.
- The married men that Layla robbed were reluctant to report her because of the embarrassment.
Bunu gönülsüzce yapma.
- Do not do it reluctantly.
Tom gitmeye isteksizdi.
- Tom was reluctant to go.
Tom tek başına gitmeye isteksizdi.
- Tom was reluctant to go by himself.
They are reluctant to the inclusion of a necessity test, especially of a horizontal nature, and emphasize, instead, the importance of procedural disciplines .
She was reluctant to lend him the money.