Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about their relationship.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
- I don't see any relation between the two problems.
Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?
- How are relations between the two of them going?
Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
- Tom's a loner who shuns close relationships.
Tom'un Mary ile yakın bir dostluğu var.
- Tom has a close relationship with Mary.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
O, onun uzak bir akrabasıdır.
- He is a distant relation of hers.
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Ciddi bir ilişki ile ilgilenmiyorum.
- I'm not interested in a serious relationship.
This relation uses the customer's social security number as a key.
Yes, he's a relation of mine, but a only distant one.
Equality is a symmetric relation, while divisibility is not.
... I would hesitate to use the word danger in relation to ...