Her neyse, bu zor konuyu gündeme getirebildiğin için memnunum.
- Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
Her neyse, asla bilmeyeceksin.
- Anyway, you'll never know.
Her neyse, asla bilmeyeceksin.
- Anyway, you'll never know.
Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
- Anyway, I won't take up any more of your time.
Tom'a onu yapmasını söylemek zorunda değildin. O nasıl olsa onu yapardı.
- You didn't have to tell Tom to do that. He'd have done it anyway.
Nasıl olsa, ondan hoşlanmıyorum.
- Anyway, I don't like it.
Yağmur yağıyor ama herhangi bir şekilde gideceğiz.
- It's raining, but we'll go anyway.
Onu herhangi bir şekilde yapmayı planlıyorsan, ne kadar erken olursa, o kadar iyi.
- If you're planning on doing it anyway, the sooner, the better.
Her halükârda, sadece yağmur durursa, sonra dışarı çıkabiliriz.
- Anyway, if it just stops raining, then we might be able to go out.
Her halükârda kalkmak zorundayım.
- I have to get up anyways.
Zaten ondan asla hoşlanmadım.
- I never liked that one anyway.
O, zaten dışarı çıkmak istedi.
- She wanted to go out anyway.
Neden her durumda burada olmak zorundayım?
- Why do I have to be here anyway?
Ne olursa olsun gitmek istemedim.
- I didn't want to go anyway.
Hayırlısı diyelim yine de.
- Let's hope for the best anyway.
Tom ondan hoşlanmadı ama yine de onu satın aldı.
- Tom didn't like it, but he bought it anyway.
He didn't enjoy washing his car, but it was so dirty that he did it anyway.