Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Bu reddetmek için zor bir teklif.
- That's a tough offer to refuse.
Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- I had to refuse her offer.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Doktorlar ikinci operasyonu uygulamayı reddettiler.
- Doctors refused to perform a second operation.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
I asked the star if I could have her autograph, but she refused.