He despised those who lived on welfare.
- Refah içinde yaşayan insanları küçümsedi.
Let us students contribute to the welfare of the victims of the earthquake; even loose change will go a long way.
- Öğrencilerimizin deprem kurbanlarının refahına katkıda bulunmaları için bize izin verin; cebimizdeki bozuk paralar bile bir yere kadar yeterli olacaktır.
You need to understand that prosperity doesn't last forever.
- Refahın sonsuza kadar sürmediğini anlaman gerek.
I wish you both happiness and prosperity.
- Her ikinize mutluluk ve refah diliyorum.
Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
- Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
She was concerned about the well-being of her brothers.
- O, erkek kardeşlerinin refahı için endişeliydi.
The next two years are not expected to be prosperous.
- Gelecek iki yılın refah olması beklenmiyor.
Germans value a strong social welfare state.
- Almanlar güçlü bir sosyal refah devletine değer verirler.
She attended the lecture on social welfare.
- Sosyal refahla ilgili konferansa katıldı.
Germans value a strong social welfare state.
- Almanlar güçlü bir sosyal refah devletine değer verirler.