I have to deny your request.
- İsteğini reddetmek zorundayım.
Denying the obvious is stupid.
- Açık olanı reddetmek aptalca.
I do not want to reject this claim.
- Ben bu iddiayı reddetmek istemiyorum.
The highest form of ignorance is to reject something you know nothing about.
- Cahilliğin en yüksek formu, hakkında hiçbir şey bilmediği bir şeyi reddetmektir.
That's a tough offer to refuse.
- Bu reddetmek için zor bir teklif.
Tom was wrong to refuse Mary's help.
- Tom Mary'nin yardımını reddetmekle hata yaptı.
I'm afraid I have to turn you down.
- Maalesef seni reddetmek zorundayım.
I couldn't help but turn down his offer.
- Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
You were wrong to turn down his help.
- Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
I couldn't help but turn down his offer.
- Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
I intend to decline his offer to help me.
- Bana yardım etmek için yaptığı teklifi reddetmek niyetindeyim.
I was as surprised by Tom's refusal as you were.
- Tom'un reddetmesine senin şaşırdığın kadar şaşırdım.
Your refusal to help complicated matters.
- Yardım etmeyi reddetmen işleri karıştırdı.
He declined my proposal.
- O benim önerimi reddetti.
Tom declined Mary's invitation.
- Tom Mary'nin davetini reddetti.
I have to deny your request.
- İsteğini reddetmek zorundayım.
I have to deny that request.
- O talebi reddetmeliyim.
The customer rejected everything that I showed her.
- Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.
Jefferson rejected this idea.
- Jefferson bu fikri reddetti.
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
- Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
She refused his proposal.
- Onun teklifini reddetti.
My neighbor rejected my request to cut his tree.
- Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.
The customer rejected everything that I showed her.
- Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
Tom's father disowned him.
- Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.
Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.