reddetme

listen to the pronunciation of reddetme
Türkçe - İngilizce
refusal

I was as surprised by Tom's refusal as you were. - Tom'un reddetmesine senin şaşırdığın kadar şaşırdım.

Your refusal to help complicated matters. - Yardımı reddetmen olayları karıştırdı.

rejection
denial
dismissal
(Kanun) disaffiliation
repulse
refute
rebuff
disapproval
repudiating
(Argo) knock back
non-acceptance
holdout
abnegation
brushoff
declination
(jüri veya yargıcı) challenge
nonacceptance
disavowal
disclaimer
{i} refusing

In a sense you are right in refusing to join that club. - Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.

I plan on refusing to do that. - Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.

impeachment
repudiation
{i} spurring
disownment
reddetmek
reject

I do not want to reject this claim. - Ben bu iddiayı reddetmek istemiyorum.

The highest form of ignorance is to reject something you know nothing about. - Cahilliğin en yüksek formu, hakkında hiçbir şey bilmediği bir şeyi reddetmektir.

reddetmek
refuse

You were wrong to refuse his help. - Onun yardımını reddetmekle hata yaptın.

I'm afraid I have to refuse. - Maalesef reddetmek zorundayım.

reddetmek
deny

Denying the obvious is stupid. - Açık olanı reddetmek aptalca.

I have to deny your request. - İsteğini reddetmek zorundayım.

reddetme jüri veya yargıcı
challenge
reddetme hatası
(Bilgisayar) rejection error
reddetme iletisi
(Bilgisayar) veto message
reddetme tamburu
rejection drum
reddetme testi
(Askeri) rejection test
reddetmek
dispute
reddetmek
to refuse, to decline, to negate, to reject, to repudiate, to disdain, to turn sb/sth down, to throw sth out
reddetmek
disapprove
reddet
{f} disclaim
reddetmek
disallow
reddetmek
refute
reddetmek
repudiate
reddetmek
disdain
reddetmek
negate
reddetmek
{f} rule out
reddetmek
{f} nix
reddet
(Bilgisayar) decline

They declined our invitation. - Onlar davetimizi reddetti.

Tom declined to comment on the matter. - Tom sorunla ilgili yorum yapmayı reddetti.

reddet
(Bilgisayar) deny

Nobody here is denying that. - Buradaki hiç kimse onu reddetmiyor.

I have to deny your request. - İsteğini reddetmek zorundayım.

reddet
(Bilgisayar) reject

My boss rejected the budget for the new project. - Patron yeni proje için bütçeyi reddetti.

My neighbor rejected my request to cut his tree. - Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.

reddetmek
(Kanun) challenge
reddetmek
dismiss
reddetmek
turn

I couldn't help but turn down his offer. - Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.

You were wrong to turn down his help. - Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.

reddetmek
(Latin) nego
reddetmek
(Kanun) bar
reddetmek
veto
reddetmek
set aside
reddetmek
flout
reddetmek
throw out
reddetmek
repulse
reddetmek
throw over
reddetmek
throw something out
reddetmek
contravene
reddetmek
turn up one's nose at
reddetmek
draw the line at
reddetmek
jilt
reddetmek
foreclose
reddetmek
gainsaid
reddetmek
put
reddetmek
turn back
reddet
{f} jilted
reddet
disavow
reddet
gainsay
reddet
{f} repudiated
reddet
{f} rebuff
reddet
throw out
reddet
{f} refusing

I plan on refusing to do that. - Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.

In a sense you are right in refusing to join that club. - Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.

reddet
repudiate
reddet
refuse

I am surprised that she refused such a good offer. - Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.

Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger. - Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.

reddet
{f} gainsaid
reddet
{f} spurring
reddet
jilt
reddet
{f} rejected

The customer rejected everything that I showed her. - Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.

She rejected my proposal. - O benim önerimi reddetti.

reddet
{f} spurned
reddetmek
vote sth down
reddetmek
brush off
reddetmek
overrule
reddetmek
gainsay
reddetmek
cast off
reddetmek
abnegate
reddetmek
disaffirm
reddetmek
scorn
reddetmek
turn away
reddetmek
spurn
reddetmek
turn down

You were wrong to turn down his help. - Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.

I couldn't help but turn down his offer. - Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.

reddetmek
(Mukavele) decline

I intend to decline his offer to help me. - Bana yardım etmek için yaptığı teklifi reddetmek niyetindeyim.

reddet
thrown out
davacı gelmediğinden davayı reddetme
non prosequitur
işbirliğini reddetme: hükümetle işbirliğini reddetme
noncooperation
kabaca reddetme
repulse
kesin olarak reddetme
flat refusal
kesinlikle reddetme
point blank denial
mekik reddetme
shuttle rejection
reddet
disowned

Her parents disowned her and kicked her out of the house. - Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.

Tom's father disowned him. - Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.

reddet
flout
reddet
thrown#out
reddet
thrownout
reddet
throw#out
reddet
disaffirm
reddet
nix
reddet
throwout
reddetmek
disown
reddetmek
to refuse, decline; to reject
reddetmek
to disown, repudiate, cast (someone) off
reddetmek
(tasarı) throw out
reddetmek
quash
reddetmek
to refuse to acknowledge
reddetmek
to claim that (something) is untrue
reddetmek
(hakim veya jüriyi) challenge
reddetmek
repel
reddetmek
(dava) dismiss
reddetmek
disavow
reddetmek
controvert
reddetmek
(Hukuk) refuse (to)
reddetmek
take objection to
reddetmek
damn
reddetmek
to repudiate (a debt)
reddetmek
declare off
reddetmek
fall down
reddetmek
{f} renounce
reddetmek
{f} rebuff
reddetmek
put back
reddetmek
disacknowledge
reddetmek
wave aside
reddetmek
{f} negative
reddetmek
disinherit
reddetmek
{f} rebut
reddetmek
turn thumbs down on
reddetmek
{f} renege
reddetmek
{f} protest
reddetmek
{f} scout
reddetmek
draw the line
Türkçe - Türkçe
Reddetmek işi
(Osmanlı Dönemi) HAS'
REDDET
(Osmanlı Dönemi) Bir defa reddedi
REDDET
(Osmanlı Dönemi) Güzellikler arasında nazara çarpan çirkinlik
Reddetmek
kusmak
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) HEDS
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) VEKM
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) SAFK
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) RIDDİDÎ
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) VAKM
Reddetmek
(Osmanlı Dönemi) TATRİD
Reddetmek
reddeylemek
reddetmek
Yalanlamak, çürütmek: "Reddedersem gücenirsiniz diye korkmuştum."- S. F. Abasıyanık
reddetmek
Aileden olan birini aileden bir kişi olarak saymamak, tanımamak: "Evlatlıktan reddettim, evime koymayacağım."- H. E. Adıvar
reddetmek
Verilen veya yapılması istenen bir şeyi kabul etmemek, geri çevirmek: "Kendisine evlenme teklif ettim, reddetti."- S. F. Abasıyanık
reddetmek
Aileden bir kişi olarak saymamak, tanımamak
reddetmek
Verilen veya yapılması istenen bir şeyi kabul etmemek, geri çevirmek
reddetmek
Yalanlamak, çürütmek
reddetme