Hava raporları nadiren gerçekleşir.
- Weather reports rarely come true.
Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
- Although she lives nearby, I rarely see her.
O, ayda yılda bir kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
O seyrek olarak kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
O, bayramdan bayrama kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
O seyrek olarak kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
Tom biriyle ender olarak konuşur.
- Tom rarely talks to anybody.
Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
- Although she lives nearby, I rarely see her.
Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
- People rarely come to see you once you are retired.
Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
- These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
Benim için bu nadir kitabı bulabilir misin?
- Can you obtain this rare book for me?
O seyrek olarak kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
- It's rare to meet nice people like you.
Doksan yaşına kadar yaşamak hiç ender değildir.
- It's not at all rare to live to be over ninety years old.
Bifteğimi az pişmiş severim.
- I like my steak rare.
Benimkini az pişmiş istiyorum.
- I would like mine rare.
Yeteneğini göstermek için bu az bulunur fırsatı en iyi şekilde kullanmalısın.
- You should make the most of this rare opportunity to demonstrate your talent.
O seyrek olarak kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
We rarely go to the theatre.
Frank pretended to rare back as if bedazzled, shielding his eyes with a forearm.
... it's never like that. Like, very rarely is it, like, one thing leads to another which ...
... corporate profits and stock prices have rarely been higher and those at the top ...