Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
Your house has a very cozy atmosphere.
- Evinin çok rahat bir atmosferi var.
We live in a cozy little house in a side street.
- Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
Everybody wants to live in comfort.
- Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.