Mike asked that he not be disturbed.
- Mike rahatsız edilmemesini rica etti.
The noise disturbed my sleep.
- Gürültü, benim uykumu rahatsız etti.
As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other.
- Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.
This makes me uncomfortable.
- Bu beni rahatsız ediyor.
Tom felt uneasy talking to Mary about that matter.
- Tom Mary ile o konu hakkında konuşurken rahatsızlık hissetti.
The news makes us uneasy.
- Haber bizi rahatsız ediyor.
He is concerned about his father's illness.
- O, babasının rahatsızlığı ile ilgili endişe duymaktadır.
What illness do I have?
- Ne tür bir rahatsızlığım var?
Fred was very troubled by his wife's nagging.
- Fred, karısının dırdırından çok rahatsız idi.
I am sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
The bad smell sickened me.
- Kötü koku beni rahatsız etti.
I'm absolutely sickened by this.
- Ben kesinlikle bundan rahatsız oldum.
Tom's office said he was indisposed.
- Tom'un ofisi onun rahatsız olduğunu söyledi.
He cannot come to the office today as he is indisposed.
- O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.
Tom wouldn't stop badgering me.
- Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I don't mind hot weather.
- Sıcak havadan rahatsız olmam.
I woke up with an upset stomach.
- Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.
Tom had an upset stomach.
- Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.
Tom hasn't complained of any discomfort.
- Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse.
- Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.
I didn't want to annoy you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
Tom is doing that just to annoy Mary.
- Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.
I didn't mean to disturb you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I didn't want to disturb her.
- Onu rahatsız etmek istemedim.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Tom was sitting in an easy chair, watching TV.
- Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
I wish Tom wouldn't keep bothering me.
- Keşke Tom beni rahatsız etmekten vazgeçse.
I didn't want to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
The sound was annoying but harmless to the human body.
- Ses rahatsız edici ama insan vücudu için zararsızdı.
The music coming from next door was loud and annoying.
- Bitişik komşudan gelen müzik yüksek ve rahatsız ediciydi.
I've just heard a disturbing rumor.
- Az önce rahatsız edici bir söylenti duydum.
We have some disturbing news.
- Rahatsız edici bir haberimiz var.
Tom said he thought Mary looked annoyed.
- Tom, Mary'nin rahatsız olmuş göründüğünü düşündüğünü söyledi.
Tom had an annoyed look on his face.
- Tom'un yüzünde rahatsız olmuş bir görünüm vardı.
I don't want to embarrass you.
- Seni rahatsız etmek istemiyorum.
Isn't that irritating?
- O rahatsız edici değil mi?
Tom isn't aware of how irritating he is.
- Tom onun ne kadar rahatsız edici olduğunun farkında değil.
These seatbelts are very uncomfortable.
- Bu emniyet kemerleri çok rahatsız edici.
The sofa is uncomfortable.
- Kanepe rahatsız edici.
I hope I'm not disturbing you.
- Sizi rahatsız etmediğimi umuyorum.
I have no intention whatever of disturbing you.
- Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.
The father is together with his son, how cozy it is!
- Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!
Your house has a very cozy atmosphere.
- Evinin çok rahat bir atmosferi var.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely.
- Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me.
- Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
My uncle now lives in comfort.
- Amcam şimdi rahat yaşıyor.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
He tried to be less obtrusive.
- O daha az rahatsız edici olmaya çalıştı.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
Pigeons are very bothersome birds in cities.
- Güvercinler şehirlerde çok rahatsız edici kuşlardır.
This is one of the most disagreeable things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en rahatsız edici şeylerden biridir.
Tom is a very disagreeable person.
- Tom çok rahatsız edici bir kişi.
I didn't mean to offend anyone.
- Kimseyi rahatsız etmek istemedim.
Tom didn't want to offend Mary.
- Tom, Mary'yi rahatsız etmek istemedi.
I don't want to intrude on them if they're busy.
- Onlar meşgulse onları rahatsız etmek istemiyorum.