This easy chair is quite comfortable.
- Bu basit sandalye oldukça rahattır.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
She didn't feel comfortable with my friend.
- O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
What do you do for relaxation?
- Rahatlamak için ne yapıyorsun?
To relax, breathe slowly.
- Rahatlamak için, yavaş yavaş nefes alın.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
He lives in a cozy little house.
- O, rahat küçük bir evde yaşar.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
My uncle now lives in comfort.
- Amcam şimdi rahat yaşıyor.
Everybody wants to live in comfort.
- Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.