I'll do whatever I can to make it easy for you.
- Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
We live in a cozy little house in a side street.
- Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.
The father is together with his son, how cozy it is!
- Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely.
- Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
Everybody wants to live in comfort.
- Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?