rağmen

listen to the pronunciation of rağmen
Türkçe - İngilizce
despite

I love him despite his faults. - Ben onun hatalarına rağmen onu seviyorum.

The young men said that they would do it despite all of the difficulties. - Genç adamlar tüm zorluklara rağmen bunu yapacaklarını söylediler.

although

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

Although he's young, he has a grey beard. - Genç olmasına rağmen gri sakalı var.

in spite of

In spite of the sunny weather, the air was rather chilly. - Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

though

Though he is rich, he is not happy. - O zengin olmasına rağmen mutlu değil.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

even though

Even though there were many cookies on the dish, I only ate three. - Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.

Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it. - Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.

while

While he likes English, he is weak in mathematics. - İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.

for all

For all his faults, Sam is still a very likable person. - Sam, yaptığı tüm hatalarına rağmen hâlâ çok sevimli bir kişidir.

For all his riches he is not happy. - Bütün servetine rağmen o mutlu değildir.

in despite of
considering
but yet
after all

Tom didn't buy it after all. - Her şeye rağmen onu almadım.

You managed it after all. - Her şeye rağmen onu becerdin.

as
spite of

I cannot help liking him in spite of his many faults. - Çok sayıda hatasına rağmen ondan hoşlanmamak elimde değil.

Joan became a great actress in spite of having had a difficult childhood. - Joan zor bir çocukluk geçirmesine rağmen büyük bir aktrist oldu.

notwithstanding
but what
in spite of, despite, in the face of, for all, nothwithstanding; although, though, tho'
altho

Although he's young, he has a grey beard. - Genç olmasına rağmen gri sakalı var.

Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there. - Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

whilst
even

Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein. - Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.

Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it. - Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.

in contrast to
ever so
albeit
ever though
in the face of
counter to
inspite
but

He has some faults, but I like him none the less. - Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.

But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day. - Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor.

for

I like him the better for his faults. - Hatalarına rağmen onu daha çok seviyorum.

For all his wealth, he was still unhappy. - Bütün servetine rağmen hâlâ mutsuzdu.

bütün bunlara rağmen
nevertheless

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

buna rağmen
nevertheless

Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward. - Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.

I was very tired, but I was nevertheless unable to sleep. - Ben çok yorgundum ama buna rağmen uyuyamadım.

buna rağmen
still

She has a lot of faults. Still, I like her. - Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.

All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes. - Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.

her şeye rağmen
regardless
her şeye rağmen
for all that

I told her once and for all that I would not go shopping with her. - Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla alışverişe gitmedim.

She told him once and for all that she would not go to the movie with him. - Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla sinemaya gitmedim.

buna rağmen
notwithstanding
bütün bunlara rağmen
even so
bütün bunlara rağmen
for all that
bütün bunlara rağmen
despite all
bütün bunlara rağmen
still
bütün bunlara rağmen
even then
e rağmen
in spite of

kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.

sana rağmen
Although I
buna rağmen
howbeit
buna rağmen
still, notwithstanding
buna rağmen
even so

The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it. - Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.

buna rağmen
for all that
buna rağmen
even then
engellere rağmen ilerlemek
worry along
hatalara rağmen başarmak
muddle through
hatalara rağmen başarıyla sıyrılmak
muddle along
her şeye rağmen
after all

You managed it after all. - Her şeye rağmen onu başardın

Tom didn't buy it after all. - Her şeye rağmen onu almadım.

her şeye rağmen
against all odds
her şeye rağmen
nonetheless

Nonetheless, she loved the children and was content with the work. - Her şeye rağmen, o, çocukları seviyordu ve işinden memnundu.

her şeye rağmen
nontheless
her şeye rağmen başarmak
muddle through
mesine rağmen
notwithstanding
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) Aksine olarak, inadına, zıddına olarak, zoraki
Karşın: "Bütün isteğime rağmen, gerçi bu çocuğa içimi dökmemiştim."- H. E. Adıvar
Karşın
rağmen