Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It was impossible to understand his questions.
Bu soruyu cevaplamalısın.
- You must answer the question.
Bazı yönetim kurulu üyeleri onun şirketi işletme yeteneğini sorguladı.
- Some board members questioned his ability to run the corporation.
Onun dürüstlüğünü asla sorgulamadım.
- I would never question his honesty.
Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
- I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
Böylesina aptal bir soru sormaktan daha iyisini biliyordu.
- She knew better than to ask such a stupid question.
Böylesine sorgulama rutin polis işidir.
- Such questioning is routine police business.
Dedektif Dan Anderson daha fazla sorgulama için Linda'yı karakola götürdü.
- Detective Dan Anderson took Linda to the station for further questioning.
Sorun için cevap yok.
- Your question does not have an answer.
Sorun için cevap yok.
- There is not an answer for your question.
Tom geometri problemini çözdü mü? Başarmadığını söyledi, soru onun için de zordu.
- Did Tom solve the geometry problem? He said he didn't manage to. The question was too difficult for him, as well.
O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.
- He interrupted the speaker with frequent questions.
Yurt dışında seyahat söz konusu değil.
- Traveling abroad is out of the question.
Tom Mary'ye sorgulayarak baktı.
- Tom looked questioningly at Mary.
Polis sorgulama için birçok şüpheliyi göz altına aldı.
- The police detained several suspects for questioning.
Otoritemi mi sorguluyorsun?
- Are you questioning my authority?
Neden bizi sorguluyorsun?
- Why are you questioning us?
Tom Mary'ye sorgulayarak baktı.
- Tom looked questioningly at Mary.
Tom sorgu için gözaltına alındı.
- Tom was detained for questioning.
Polisler onu yakından sorguladı.
- The police questioned him closely.
Sizin için çalışan insanların bazıları hakkında size bazı sorular sormak istiyorum.
- I'd like to ask you some questions about some of the people who work for you.
Sana cevap vermek istemeyebileceğin bazı kişisel sorular sormak zorundayım.
- I have to ask you some personal questions that you may not want to answer.
Onun zamanında gelip gelmeyeceğinden şüphe ediyorum.
- I question whether he'll come in time.
Tom'un patronu onun dürüstlüğünden şüphe duydu.
- Tom's employer called his honesty into question.
Mesele derinlemesine tartışıldı.
- The question was discussed in detail.
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
- To be or not to be, that is the question.
Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.
- Without a passport, leaving a country is out of the question.
Yurt dışında seyahat söz konusu değil.
- Traveling abroad is out of the question.
Tom bazı kuşkulu seçimler yaptı.
- Tom made some questionable choices.
Onların dürüstlüğü kuşkulu.
- Their honesty is questionable.
Tom'u sorgulamak istiyorum.
- I'd like to question Tom.
Onları sorgulamak istiyorum.
- I'd like to question them.
I move that the question be put to a vote.