Tom su içmek için bir çeşmede durdu.
- Tom stopped at the water fountain to get a drink.
Genç bir kadın çeşmenin önünde şarkı söyleyip gitar çalıyordu.
- A young woman was singing and playing the guitar in front of the fountain.
Şimdi çocuk zaten pınara düştü.
- Now the child has already fallen in the fountain.
Bu dolmakalem şimdiye kadar kullandığım herhangi biri kadar iyi.
- This fountain pen is as good as any I have ever used.
Dolmakalemle yazmayı severim.
- I like writing with a fountain pen.
The words of a man's mouth are as deep waters, and the wellspring of wisdom as a flowing brook.
- Die Worte aus dem Mund eines Menschen sind wie ein tiefes Wasser, und die Quelle der Weisheit ist ein voller Strom.