Seninle tartışmak istemiyorum.
- I don't want to quarrel with you.
Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Please cease from quarreling.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Ben münakaşaya karıştım.
- I was involved in the quarrel.
Kardeşler kavga etmemelidir.
- Sisters should not quarrel.
Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
- Tom and Mary quarrel almost every day.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
- John had a violent quarrel with his wife.
Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Dün ağabeyim ile tartıştım.
- I quarrelled with my older brother yesterday.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
- They are always quarrelling in public.
Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Tartışma birliğimizi bozdu.
- Quarrelling spoiled our unity.
Tom, Mary'yle kavga etti.
- Tom quarreled with Mary.
Dün Tom'la kavga ettim.
- I quarreled with Tom yesterday.
Quarrels would not last long if the fault were only on one side - François de La Rochefoucauld.
... meant to be. They quarrel and Jim stomps off, but then he finds out through the grapevine ...