Çok iç karartıcı bir ihtimal.
- It's a depressing prospect.
Onlar yasayla bisiklet kaskı giymek zorunda kalma ihtimali ile karşı karşıyalar.
- They now face the prospect of having to wear a cycling helmet by law.
Bu korkutucu bir beklenti.
- That's a frightening prospect.
Japonya'nın gelecek için beklentileri kasvetli görünüyor.
- The prospects for Japan's future look dismal.
Mali görünümler mükemmel.
- The financial prospects are excellent.
Zafer umutlarımız şu anda mükemmel.
- Our prospects for victory are excellent at the moment.
Umutlar çok parlak değil.
- The prospects aren't very bright.
Otelin güzel bir manzarası var.
- The hotel has a good prospect.
... we might be nervous about the prospect of people homebrewing their own self-driving ...
... Because if there's a two parent family, the prospect of living in poverty goes down ...