Tom iş için uygun çocuktur.
- Tom is the proper boy for the job.
Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.
- Properly used, certain poisons will prove beneficial.
O, söyleyecek münasip bir şey değil.
- That's not a proper thing to say.
Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
- The facts weren't properly understood.
Odanı tam olarak temizledin mi? Burada hala toz var.
- Did you clean your room properly? There's still dust over here.
Uygun elbiseler iş yerinde çok önemlidir.
- Proper clothes count for much in business.
Mary aristokrat ve terbiyeli bir bayan.
- Mary is an aristocrat and a proper lady.
Bu çok büyük bir özellik.
- It's a very large property.
Özel mülkiyete izinsiz giriyorsunuz.
- You are trespassing on private property.
Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
- The toilet doesn't flush properly.
Kapı uymuyorsa, düzgün şekilde kapanana kadar ahşabı biraz rendelemek zorunda kalabilirsin.
- If the door doesn't fit, you might have to shave off a bit of the wood until it closes properly.
O, iş için doğru kişidir.
- He is the proper person for the job.
Eğer anlıyorsan, öyleyse onu doğru dürüst yap.
- If you understand, then do it properly.
Eğer anlıyorsan, öyleyse onu doğru dürüst yap.
- If you understand, then do it properly.
Dişini doğru dürüst fırçalıyor musun?
- Are you brushing your teeth properly?
Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
- A proper gentleman brings his lady red roses.
Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
- The facts weren't properly understood.
Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
- Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
Ignatius Loyola, the founder of the Jesuits betook himself to his beads, and by those means got more honour than ever he should have done with the use of his limbs and properness of person .
A very proper young lady.
mathematics, physics Eigen-; designating a function or value which is an eigenfunction or eigenvalue.
When I realized I was wearing my shirt inside out, I felt a proper fool.